Evet hayat denen bu oyunda hepimiz birer yolcuyuz. Peki neden sudan sebeplerle kendimizi boğup bir çıkmaza sürüklüyoruz? Oysa kulaç atsak karaya adım atacağımızı biliyoruz. Neden henüz hayattayken ısrarlı bir şekilde kendi cenaze namazımızı kılmak istiyoruz? Oysa her insanın gidişi başka bir insanın gelişine denk gelmiyor muydu? Hangi insanın yokluğu bu denli sarsabilirdi bizi. Her akşamın bir sabahı var ve her sabah güneş yeniden doğuyor. Yaz mevsimi yerini kışa bırakıyor. Yapraklar dökülüyor başka bir baharda daha ihtişamlı bir şekilde açabilmek için. İnsanların da mevsimi vardır. Yeniden hayata tutunabilmek, küllerinden yeniden doğabilmek için insanlar da yaprak döker bazen. Unutma ki bu dünyadan göçüp giden onca ölü bedenin bile izleri hatırdan siliniyor zamanla. “Zaman her şeyin ilacıdır” sözü de belki de bunu anlatıyordu bize. Her sonun bir başlangıcı, her başlangıcın da bir sonu olduğu gibi. Hadi yeniden başla hayatı yazmaya, yaşamaya yeniden sev kendini yeniden sımsıkı sarıl kendine. İlacı ne başkasında ara ne de zamanın içinde akıp giden anılar da. Bu hayatta ki ilaç sensin, doktor da sensin. Hadi kalk ayağa ve kucakla seni eksilten ne varsa, ben sizin açtığınız yıkılmaz yaralarla güçlüyüm de. Önce kendini, bir tek kendini sev bu hayatta. Kendine değer kat aynaya baktığında gördüğün suretin ile güçlü ve mutlu ol. Beni, içimde ki kimseyi kırıp, üzmeyen benliğimi seviyorum..
*Elif Karabulut